Kuyudayım, ayaklarıma bir taş bağlayarak attılar
beni...Nasıl oldu bilmiyorum..? Hatırladığım kadar
ormana çalı toplamaya gitmiştim. Anam, "Elif
gızım, düşmanlarımız ,fırsat kolluyor, dost uyur
ama düşman uyumaz !"demişti. Babamız maden-den "1" gelirken, köyün yanından geçen Kayseri
şosesinde inmiş, sırtına heybesini vurup köye doğru yürümüş...Yılanlı kayada pusu kuran Kör Tahir, babama ateş etmiş, belindeki tabancasına
uzanamadan, domdom kurşunları, biri göğsüne biri
sırtına biri de tam alnına isabet etmiş, alkanlar içinde orada can vermiş...Amcam, "Kardaşımin
kanı yerde mi kalacak diye Tahir'in amcasını kasaba kahvesinde, küçük kardeşim Ahmet'e vurdurmuş, yaşı küçük diye çocukların kaldığı
yere atmışlar kardeşimi...Anam, babamın acısını
unutmadan küçük kardeşimin de hapse atılması
üzerine, üzüntüden bir tarafına felç gelmiş...Amcam
bize sahiplenecek diye çok bekledik. Kardeşim de
hapse atılınca, bizim tarlaları ekip biçmeye, başlamıştı, en çok zoruma giden, düşmanlarımızla
iş birliği yapmasıydı..
Keşke, anamın sözüne dinleseymişim, o gün evden
çıkmıştım. Kuşağımın altına, yoluma biri çıkar diye
babamın eski hançerini saklamıştım...Dağlık yerdi.
Kışlık yakacağımızı ormandan getirdiğimiz çalı çırpı
ile karşılardık...Köyden, çıkmıştım, hava o gün o
kadar güzeldi ki gök yüzü masmaviydi, türkü söyle
yerek gidiyordum...Her taraf yepyeşildi.. Kör
Tahirlerin bostanını sulayan havuzu dolduran çeşmeden, avucumla su alıp içtim, suyu buz gibiydi. Yüzüme, bağrıma da su serptim...Bostana
baktım, kargaları korkutmak için, korkuluk dikmiş
ler. Bir çöpten adam, üstünde eski bir ceket.
Kanlı ..soğuk...O zaman ürperdim...! Aklıma ,beni
öldürüp kuyuya atacakları nereden gelirdi..
* * * *
Tarla kuşları ötüyordu. Uzaktan bir merkep "eşek"
anırıyor, sırtları boz, boyunları yeşilin en güzeli bir
yabani güvercin sürüsü yabani otlarla kaplı bir
yerden pır diye kalkıp uzaklara çok uzaklara uçuyordu. Bir kaplumbağa beni görünce uzun boynunu içine çekmiş, yavaş yavaş yürüyor,
bir tarla kelengisi "2" deliğinden görünüp sonra
içeri kaçıyordu. Güneş bir sırık boyunu geçmiş,
havada en ufak bir esinti yoktu. Taş duvarla çevrili
Hacı Esat ağanın kavaklığının yanından geçtim
* * * *
Köyden epey uzaklaşmışım...Eskidenberi kafası
dik bir kızım. İlkokulda kız arkadaşlar bu yüzden
adımı " Dik Elif " takmışlardı...Benim yaptığım
bir çılgınlıktı. Tek başıma , ormana gidiyordum
Anam, kendisini dinlemediğimi bildiği için, heybenin
bir gözüne de babamın çiftesini koymuştu.
Omuzumda heybe , orman yoluna saptım. Şırıl şırl
akan bir dereye bakıyordum...Küçük taşları önünde
sürükleyerek beyaz sabun gibi köpürerek akıp giden berrak sulara, yeşil kokusuna, ve ağaçlardan
gelen kuş seslerine dalıp gitmişim...Birden karşıma
üç adam çıktı. Omuzları çaprazlama kurşun ,ellerin
de kalişler, sakalları uzamış, konuşmaları değişik
tipte adamlardı...Bizim köylüye benzemiyordu.
İri yarı, sivri burunlu olanı, pis pis sırıtmıştı, korkudan elimi ayağımı titremeye başlamıştı.
Anlamadığım bir lisanla, yanındakine bir şeyler
söylemişti..Sırtımdaki heybeden çifteyi çıkaracak
olsam, şüphelenip, üzerime çullanırlardı..Onları
oyalamak istiyordum...Ama, niyetleri kötüydü.
Etrafımı çevirmişlerdi, üç adamda sarhoştu. Pis
pis sırıtıyorlardı. İri olana, belimdeki kuşağın altından hançeri çıkardım, tam saplayacaktım, kafama sert bir cisimle vuruldu..Düşmüşüm...
Üstümdeki elbiseyi çıkarmışlardı, yalvarıyordum
bana ilişmeyin diye...Ama , iri yarı olanı üzerime
abanmıştı, tırnaklarımı yüzüne saplayarak kendimi
teslim etmemeye çalışıyordum...Ama, iğrenç adam
işini bitirdi..Apış aram kan içinde kalmıştı...Geri
sini hatırlamıyorum...Cansız vücudumu, orada bulu
nan kuyuya atmışlar...Kuyunun içi yılanlarla doluy
muş..Yılanlar, belime sarılmış sıktıkça sıkıyormuş
"Elif, galk abinin azığını hazırla, tarlaya gidecek !"
dedi anamKan-ter içinde uyandım..Şaşkın şaşkın
yüzüne bakıyordum...Yataktaymışım...